YALNIZ MIYIZ?
Peyami safa “yalnızız” romanıyla ikinci dünya savaşı sonrası beyoğlunda bir konakta misafir ediyor bizi. Samimin günlükleri aracılığıyla bize ütopyasını anlatırken aynı zamanda konak sakinleriyle ilgili detaylı portreler sunmayı da ihmal etmiyor. Arzularıyla kamçılanan modern dünyanın yalnız karakterlerini kendi iç dünyalarındaki ikilemler ve samimin bakış açısıyla iki farklı pencereden izliyoruz.
Jambonlu tereyağına methiyeler düzen, ablasının kızarmış bacaklarını ıstakoza benzeten Besimin yiyeceklerle sıkı bir bağı olduğu aşikar.(antik yunanda epikurosun bahçelerinin aranan simalarından olurdu muhtemelen) Samim ise besimin tam karşıtı bir noktada duruyor. Yeme ve cinsel hazları insanın ikincil benine atfediyor. İnsan ikincil benliği birinciye dönüşmemesi için onu devamlı sabote ediyor. Maddenin üstünde bir mana fiziğin üstünde bir metafizik arayan Samim denklemin içinden insanın maddeyle ilişkisini çıkarmak istiyor. Bu konuda Samim’e(yazara) bir hop demek zorunda hissediyorum kendimi. Arzularla olan ilişkimiz felsefenin geçmişten günümüze ana sorularından biri olagelmiş. Bu da arzularımızdan arınırsak acılarımızdan kurtulacağımızı Freud ise onları bastırırsak büyük psikolojik problemler yaşayacağımızı söylemiş. İnsanın fizyolojik bir varlık olduğunu bu yüzden en temel arzularını bastırmaması gerektiğini düşünerek besime ufak bir adım atıyorum. Lakin bizler aynı zamanda sosyal varlıklarız. Ortak hikayeler uydurup onlara hep beraber inanıyoruz. Toplumsal rollerimiz ve sorumluluklarımız var. İlişkiler kurup birbirimize bağlanıyoruz. bu da beni mana noktasında Samim’e yaklaştırıyor. Ortada asılı kalıyorum.
Dramların kraliçesi Mefharet ise konaktaki tüm koltuklara bayılmayı kendine düstur edinmiş. Selminin Ferhatla olan ilişkisine karşı durarak kendini vareden mefharet kızının hamile olmadığını anlayınca adeta yok olur. Ruhunu besleyen korku, hınç, öfke ortadan kalkınca olmak dramıyla karşı karşıya kalır. Bahtiyar olmak için bedbaht olmaya ihtiyacı vardır. Mefharete allahtan bir felaket dileyip bu bahsi kapatıyorum.
Selmin ise etrafında dönüp duran dünyayı algılayamadığı için otorite gördüğü her şeye karşı durarak kendini var etmeye çalışan bir karakter. Kitabın sonundaysa yumuşak hamurumuz kılavuzunun önderliğinde şekil alıp kurtuluşa eriyor.
Meral karakteri ise Besim gibi bir anti kahraman olarak inşa edilmiş. ama Besim’in aksine meral arzularının ateşiyle yanıp kül oluyor. Samim’in gözünde ideal sevgiliden ahlaksız bir fahişeye dönüşen merali anlamanın önemli olduğunu düşünüyorum. Toplumun kendisi için yazdığı yazgıyı kabullenmeyen hatta arzuları için gerektiğinde cesur adımlar atan bir karakter. Her ne kadar kişisel motivasyonları yüzeysel çizilmiş olsa da özlemini çektiği hayallerinin şehri Paris için hayatından oldu. Ben bu noktada merali kiralık konaktaki Seniha’ya da benzettim. İkinci bölümde yazar aşkın kırılganlığıyla mücadele eden insandan da çok güzel bahsetmiş.
Bir yandan kendini anlayıp varetmeye bir yandan da ikili ilişkilerdeki yerini anlamaya çalışan insan için aşk en büyük handikaplardan biri değil mi? Yazımı kitaptan sevdiğim bir kısımla noktalıyorum. Sevgili kitapseverler “yalnızız”ı okuyup okutturun. Esenlikle kalın J
“-insan kendisinden çıkmadıkça bir çocuğu sevemez.
-her sevgi öyle değil mi?
-fakat.. karşılığı var.çocuğun insana vereceği his nedir?
-durakladım.sevişmeyi bir his alışverişinden ibaret gören bu iptidai düşünceyi ona yakıştırmadığımı sezdiren gözlerle yüzüne baktım.”
Sena Yakar