Toplumsal Değişim

Etkileyici bir yazar olan Kafka “Dönüşüm” adlı eserinde Gregor Samsa isimli kahramanına sıra dışı bir karakter kazandırmıştı. Gregor Samsa bünyesini iflasa uğratan düşüncelerle daha fazla baş edemeyince ruhsal bir yenilgiye uğrar. Alabildiğince yorgun bir gecenin sabahı bir böcek olarak uyanır dünyaya. Başlangıçta hasta olarak görülen, iyileşmesi beklenen Samsa iyileşmez ve ev halkı artık bu durumu kaldıramaz. En iyisinin onun evden gitmesi gerektiğini düşünürler. Artık Samsa’nın varlığına dahi tahammül edememektedirler. En yakınları bile Samsa’yı dinlemezler. Ona, böceğe dönüşmenin bedelini çok ağır ödetirler. Kafka bu eserinde alışılageldik karakterlere ters bir karakterin hayatı hem kendisi hem de etrafındakiler için nasıl yaşanmaz hale getirdiğini okuyucuyu sarsarak vermekte. Samsa için kaçınılmaz olan değişim, toplum normları dışındaki bir dönüşümü ifade ettiğinden, kahraman kendi girdabıyla boğuşmaya terk edilmişti.
Değişim böyle bir şeydir; şayet değişimin kurallarına uymazsanız sizi yalnızlığa ve anlaşmazlığa mahkûm eder. Değişim çarkı insanı kendi potasında eritir. Değişim öyle bir olgu ki bazen hedefini şaşırdığında doğduğu ortamı enkaza çevirebilir.(Etrafımıza bakmamız yeterli sanırım).
Değişimin boyutları çağımızı niteleyecek seviyeye ulaşmış ve baş döndürücü bir hızla etrafı dönüştürmekte. Buna ayak uyduramayanlar çağın gerisinde kalmakta. Artık değişim ve dönüşüme ayak uydurup uydurmama sorunu ortadan kalmış; değişime nasıl ayak uyduracağız ve değişimi önceden nasıl öngöreceğiz soruları gündeme gelmiştir. Değişimi ve dönüşümü nasıl yönetebiliriz sorununa çözüm üretmemiz gerekmektedir.
Çağı ve dünyayı etkileyen bu değişim doğal olarak ülkemizi de derinden etkilemektedir. Hızlı ve kontrolsüz bir kültürel değişimin içerisindeyiz. Son elli yılda geçmişin bir mirası olan kültür kimliğimiz ortadan kalkmakta ve yerini alışık olmadığımız, bize yabancı değerler almaktadır. Tarım toplumundan sanayi toplumuna geçiş sürecini sağlıklı yaşamayan toplumumuz; bilgi ve iletişim toplumuna doğru hızla evrilmektedir. Teknolojik gelişmeleri yakından takip eden toplum buna hazır mı; bu konuda sosyal, hukuki ve siyasal değerler üretebildi mi sorularına cevap bulmamız gerekmektedir. Yakın gelecekte kültürel mirasımız diye bahsettiğimiz birçok ürün ortadan kalkacak ve bununla birlikte değer yargıları da, davranış biçimleri de tanınamaz hale gelecektir.
Kültür insanlığın ortak mirasıdır. Her toplum dil, kültür, tarih mirasıyla dünyada yerini alır. Bireylerin kökleşmesini ve toplumsallaşmasını sağlayan kültürel mirasımız geçmişin tanıklarıdır, bu yönleriyle geleceğe de ışık tutarlar. Sosyal yapı ait olduğu kültürün öğeleri ile şekillenir.
Bütün bunlarla birlikte değişim kaçınılmaz bir unsur olarak hayatımızda yerini almıştır. Değişimin en masum olanı “öteki” olmamak için yapılan değişimdir. İsteksizce olan değişimde diyebiliriz buna. Toplum baskısı, tek tip insan modeli, başkaldırı, özenti gibi zamanla özümsenmiş sebepleri sayabiliriz. Toplumun kendi dinamikleri değişimi her iki yöne de kapalı hale getirmiştir. Kendi içerisinde bulunan farklı renklere tahammül edememekte ve onunda toplumun genel rengine bürünmesi için baskı uygulamaktadır. Burda Şerif Mardin’nin “mahalle baskısı” kavramından bahsedebiliriz. Şerif Mardin toplumsal, siyasal ve dini nitelikteki olguları incelerken özgün kavramlar kullanma eğiliminde olmuştur her zaman. Mahalle Baskısı kavramını yeni kullanmış olsa da düşünür olgu tarihsel özelliğe sahiptir. Şerif Mardin “mahalle baskısı” kavramıyla bireyi biçimlendiren, onun tutum ve davranışlarını belirleyen, sosyal psikolojinin “grup baskısı” kavramının tüm ilişkileri de kapsayarak topluma egemen olması, bireyleri ve toplumu belli yöne sevk etmesini ifade etmektedir.(Kongar 2010) Bu kavram halen tartışılmakta ve güncelliğini korumaktadır. Sosyolojik değerlendirmelere ve derinlikli araştırmaya muhtaç olan bu olgu değişimin yönünü belirlemede bize yardımcı olabilir. Mahalle unsuru da tanımlanmalı ve günümüzde ki durumu ortaya konmalıdır. Yatay ilişkilerden dikey ilişkilere geçtiğimiz şehir hayatında mahalle ne kadar baskı unsudur değerlendirmemiz gerekmekte. Kayseri de yapılmış olan Alevi çalıştayında verilen bir örnek söylemek istediğimi daha net anlatmakta. Alevi kültüründe “düşük” kavramı vardır. Sosyal hayatın içerisinde suç işleyen kişi “düşük” ilan edilir ve toplum tarafından yalnızlaştırılır. Toplum o kişiyle bütün ilişkilerini keser. Bu çok ciddi bir cezadır. Fakat bu köy, kasaba gibi küçük yerleşim yerlerinde uygulanabilirken büyük şehirlerde bunun uygulanamadığı bir gerçektir. Şehir hayatı bu “düşük” cezasının uygulanmasını olanaksız kılmıştır. Şehir hayatında toplumdan tecrit edilmek uygulanması mümkün olmayan bir cezadır. Bu örnekten hareketle “mahalle baskısı”nın günümüzde yetersiz bir tanımlama olduğunu söyleyebiliriz. “Sosyal medya baskısı” kavramı artık hayatımızın içerisine girmiştir. Sosyal medya üzerinden baskı oluşturulmaktadır toplum ve siyaset üzerinde.
Sağlıklı bir değişim modeli eski ile yeni arasında bir denge ilişkisi kurmakla mümkün olabilecektir. Fotoğraf hayatımız da yeni iken resim eski bir unsurdur. Bu ikisi arasında kuracağımız ilişki resim ve fotoğrafı hayatımızın içerisinde doğru yerlere konumlandırmamızı sağlayacaktır. Değişken ile sabitlik arasındaki denge hem değişime bir istikamet kazandırır hem de onu sağlıklı bir süreç haline getirir, değişimi anlamlı kılar. Mehmet Akif’in deyişi ile “Eski eski olduğu için atılmaz yeni yeni olduğu için alınmaz.”
Veysel Tüfekçi